biz aptalların en az altıncı parmak kadar gereksiz "gurur" adında bir uzuvları vardır.bu uzuv bir tropik palmiye ağacı kadar çirkin ve gelişkindir.nemli ortamda yetişir.işlevi yetişkin mutluluklara ket vurmaktır.bu gurur denen şey her şeyin ikamesi olmaya muktedirse de tek başına hiç bir işe yaramaz.
biz aptallar başka konularda birer akıl küpü kesilsek de gündelikte acınası tiplerizdir.maymunvari gerzek tavırlar, algıda yetersizlik başlıca özelliklerimizdendir.bilirsiniz siz de bir söyleneni ısrarla defalarca anlamayıp sonunda yersiz, manasız bir tepki uyduran ahrazları.işte onlar biziz.
biz aptallar salak olmadığımızdan aptallaştığımız zamanlarda kendimize acır ancak acınmaktan gurur uzvumuzun da komutuyla hoşlanmayız.bu anestezi sonunda uyanık kalmak kadar acı vericidir.iç ses feryat figan haykırsa da dış ses sonsuz bir huşu içinde aptallık etmeye devam eder.işkence nihayet bulduğunda pişmanlıkla karışık bir eziklik belirir önce.sonradan sonraya kızgınlık ve öfkeye döner bu haller.
bir bahtsızlığımız da aptallık edeceğimiz kişilerin genelde önceden sezilmesidir.bir kişiye bir kez aptallık etmemiz ikincisinin hatta üçüncüsünün de olacağına işarettir.bu nedenle kilit kişilerle ilişkilerde daha en başında pür dikkat aptallıktan kaçınmaya en olmadı onu bir şakanın altına süpürmeye bakılmalıdır.fakat kötü kader kötüdür ya hep de önemli rol sahibi kişilere karşı geliştirilir bu aptallık, bu lanetten de kolay kolay kurtulunamaz.
bizler dalgın, unutkan, güleç, iyi insanlarızdır.ancak aklımız beynimizin bir tarafında yoğunlaştığından boş olan gündelik akıl derinlere doğru ilerledikçe yerini sert, aksi, kibirli ve çekilmez bir karaktere bırakır.bu size çok karakterlilik gibi görünebilir.oysa potansiyelin ying yangından başka bir şey değildir.bu zıtlık paradoksal olarak tutarlıdır.
yolda kalabalıkla ilerlerken suratında hayal kırıklığıyla duraksayıp geldiğe yöne tekrar yönelen kişi; bir soru cümlesine "evet", "öyle mi?" "hadi ya!" gibi yersiz tepkilerle karşılık verip ancak sorulan soruyu acele tepkisinden birkaç saniye sonra anlayan mutsuz insan; limon sıkacağı, bardak, açacak gibi mutfak malzemeleri dahil aradağı herşeyi buzdolabında bulacağını sanan bıkkın arkadaş..hepimiz aptalız!
23 Haziran 2009 Salı
22 Haziran 2009 Pazartesi
ne yalan söyleyeyim deli gibi istanbul'da olmak istiyorum.orda bir ev var uzakta(hem de yeni alındı) gitmesem de görmesem de orası benim mutluluk yuvamdır.hem pasaj alışverişine de ihtiyacım var.fotoğraf çekmeliyim.bütün mumlu sohbet seven dostlarım ordasınız.çekirdek yiyerek yürümedikten sonra mersinin bir anlamı yok.çekirdeksever yürüyüşçü dostlarım da sizsiniz.duygu sen alışkanlık yaratan bir sinir bozukluğusun; önüme yürümeni istiyorum.
tchibo'dan öğrenecek bir şey yok!
*sizin için güzelim blogumu ucuz mesajlara alet ediyorum.alacağınız olsun.
tchibo'dan öğrenecek bir şey yok!
*sizin için güzelim blogumu ucuz mesajlara alet ediyorum.alacağınız olsun.
19 Haziran 2009 Cuma
bridget jones'la kısa kısa
artık başladı büyütme safhası.deniz, gece, ferdi özbeğen ile...sakın leyla-mecnun hatırlanmasın; mecnun kadar saçma çıkarımlar yapmıyorum, o da leyla kadar çirkin ve korkak değil.unutmaya çalışmak gibi akıllıca işler peşinde değilim elbet. bencillik olur unutmaya çalışmak.ben onculluk edip hatırlamaya çalışıyorum.çalıştıkça unutuyor gibiyim,"herşey karşıtına"...marx o zamandan çözmüş bu kaçan kovalanır sistematiğini(sununmumda da dediğim gibi:"brother marx").
bundan sonraki evre umutsuzluk.şimdilik umutlu şeyler doğuyor içime, nedense.umutsuzluğu eylüle saklıyorum.çınar restaurant'a ferdi özbeğen'i, nejat alp'i (bir tutmak gibi olmasın ama aslında merhum ahmet kaya'yı) bekleriz.olmadı onların çakması abiyle idare ederiz, ne yapalım.kendime de dertli bir iki arkadaş bulurum mutlaka.yoksa da aykut hoca'ya talim...
bundan sonraki evre umutsuzluk.şimdilik umutlu şeyler doğuyor içime, nedense.umutsuzluğu eylüle saklıyorum.çınar restaurant'a ferdi özbeğen'i, nejat alp'i (bir tutmak gibi olmasın ama aslında merhum ahmet kaya'yı) bekleriz.olmadı onların çakması abiyle idare ederiz, ne yapalım.kendime de dertli bir iki arkadaş bulurum mutlaka.yoksa da aykut hoca'ya talim...
16 Haziran 2009 Salı
15 Haziran 2009 Pazartesi
süt (yalnızca telaffuzundaki his olsun başlık)
http://www.myspace.com/maradogan ilk şarkı: birdenbire
süt gibi diyesim geliyor nedense bu şarkıya.oysa anısında süt yok.
*****************************************************************************
süt gibi diyesim geliyor nedense bu şarkıya.oysa anısında süt yok.
*****************************************************************************
13 Haziran 2009 Cumartesi
6-10'a sabitlenmiş tansiyon
olur da uzun bir süre hastalık dışı adoğal saçmalıklarla ölmezsem (araba, asansör, yüksek binalar gibi) tansiyondan öleceğim büyük ihtimal.ölünür mü ki tansiyondan?"nasıl olsa akciğer kanseri olmam" diye havalanırken zatüre çıktım gerçi.cansu'nun dediği gibi "büyük konuşmayacaksın"!bu önerme evren üstü bir adalet şurası varmış gibi bir önsele dayanır ama kahve falı gibi bu genellemeleri de akıl dışı birakmalıyız.tahtaya vurayım da ölmeyeyim.
eskiden savaşarak ölmek gibi bir isteğimiz vardı tuğçeyle(en son adı gece, ki onunla çok ad eskittik biz).yanlış anlaşılmasın devrimci bir savaş falan değil...neci bir savaş olduğunu hiç düşünmedik galiba.o zamanlar şehitlik kurumuna mı inanıyordum neydim?şimdi genç ölmek istemiyorum.benden iyi yaşlı olur.bir yaştan sonra da ne şekilde ölünürse ölünsün "nasıl olsa ölecekti ihtiyar"a geliniyor.haklılık payı da yok değil.belediye çukuruna şehit gitmeyelim de genç yaşta...
sevgili HKAV'nın da dediği gibi doğmak da ölmek de an meselesi.çok da kafa yormaya gerek yok.mersin devlet hastanesinde doğmayı kendim seçemediğim gibi nerede, nasıl öleceğimi de tespit edemiyorum.ne güzel!
"Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar , götürdüler.
Yıkandı , namazı kılındı, gömüldü. "
bu kadar da basit işte
aslında kül olmak da güzel olurdu.tabii benden geriye kalanlar için diyorum.yoksa bana ne cesetimden,mezarımdan, mezar taşımda ne yazdığından...herkese ne yapılıyorsa bana da o ritüeller yapılır, yapılmasa da olur.isteğim elbette gözlüksüz bir cenaze olması;ama canan,miray,sima gibi istisnaları hoş karşılarım.duygu(atçeken) da benim için kalpli gözlük taksın.
çok abarttım galiba bir iki değer aşağı çıkan tansiyonu.annem balkona oturtup pipetle tuzlu ayran içiriyor oysa...
şu sıralar evde çok ölüm konuşuluyor, çocuklar da etkileniyor haliyle.
eskiden savaşarak ölmek gibi bir isteğimiz vardı tuğçeyle(en son adı gece, ki onunla çok ad eskittik biz).yanlış anlaşılmasın devrimci bir savaş falan değil...neci bir savaş olduğunu hiç düşünmedik galiba.o zamanlar şehitlik kurumuna mı inanıyordum neydim?şimdi genç ölmek istemiyorum.benden iyi yaşlı olur.bir yaştan sonra da ne şekilde ölünürse ölünsün "nasıl olsa ölecekti ihtiyar"a geliniyor.haklılık payı da yok değil.belediye çukuruna şehit gitmeyelim de genç yaşta...
sevgili HKAV'nın da dediği gibi doğmak da ölmek de an meselesi.çok da kafa yormaya gerek yok.mersin devlet hastanesinde doğmayı kendim seçemediğim gibi nerede, nasıl öleceğimi de tespit edemiyorum.ne güzel!
"Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar , götürdüler.
Yıkandı , namazı kılındı, gömüldü. "
bu kadar da basit işte
aslında kül olmak da güzel olurdu.tabii benden geriye kalanlar için diyorum.yoksa bana ne cesetimden,mezarımdan, mezar taşımda ne yazdığından...herkese ne yapılıyorsa bana da o ritüeller yapılır, yapılmasa da olur.isteğim elbette gözlüksüz bir cenaze olması;ama canan,miray,sima gibi istisnaları hoş karşılarım.duygu(atçeken) da benim için kalpli gözlük taksın.
çok abarttım galiba bir iki değer aşağı çıkan tansiyonu.annem balkona oturtup pipetle tuzlu ayran içiriyor oysa...
şu sıralar evde çok ölüm konuşuluyor, çocuklar da etkileniyor haliyle.
9 Haziran 2009 Salı
tuz gölünde balık olsak; mitologya bizi yazsa
sevgilim artık ikimiz tuz gölünün iki yakasındayız; aramızdaki mesafe hiç de tatlı değil.
seni ufovari bulutların ardında kaybetmek acı verici.
7 saat boyunca-ankara mersin yolu boyunca yani- aynı şeyi düşünebiliyor olmak da...
sevgilim mahsun kırmızıgül'ün filminde yıldız kenterin öldüğü otel senin tarafında sanırım.benim tarafımda yalnız bitebilmişlerinden birkaç tane ot var.bir de yol var, sıkıcı olanından.
3 gün önce senin için ilk kez sesli sesli ağladım.artık öfke krizlerine de gebeyim.anladım ki ben seni yazmak için sevmedim hiç.öyle ki bugüne kadar sevip de yazamadım.
sevgilim elimde aruoba'nın "özlem çekene kılavuz"u var.sen merak ediyorsundur ne okuduğumu.oradakiler senin hiç bilmediğin şeyler.ben her zamanki gibi iyi bildiğimden başlıyorum.
sevgilim aslında bu hisler hiç de eğlenceli değiller.yalnız, 7 saatin sonunda yoruldum üzülmekten.
seni ufovari bulutların ardında kaybetmek acı verici.
7 saat boyunca-ankara mersin yolu boyunca yani- aynı şeyi düşünebiliyor olmak da...
sevgilim mahsun kırmızıgül'ün filminde yıldız kenterin öldüğü otel senin tarafında sanırım.benim tarafımda yalnız bitebilmişlerinden birkaç tane ot var.bir de yol var, sıkıcı olanından.
3 gün önce senin için ilk kez sesli sesli ağladım.artık öfke krizlerine de gebeyim.anladım ki ben seni yazmak için sevmedim hiç.öyle ki bugüne kadar sevip de yazamadım.
sevgilim elimde aruoba'nın "özlem çekene kılavuz"u var.sen merak ediyorsundur ne okuduğumu.oradakiler senin hiç bilmediğin şeyler.ben her zamanki gibi iyi bildiğimden başlıyorum.
sevgilim aslında bu hisler hiç de eğlenceli değiller.yalnız, 7 saatin sonunda yoruldum üzülmekten.
4 Haziran 2009 Perşembe
dülger balığının ölümü: bu kuş da acı acı ötüp dursun
yazmasam inan ben de deli olacaktım sait faik.
"artık her seyi anlamıştı. denizlerin dibi âlemi bitmişti.. ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak, ne karanlık sulara, koyu yeşil yosunlara gömülmek… ne sabahları birdenbire, yukarılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek, günün mavi ve yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak, habbeler çıkarmak, yüze doğru fırlamak… ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak, ne akıntılarla âletlerini yakamozlara takarak yıkanmak, yıkanmak vardı. her şey bitmişti."
link http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=dulger+baliginin+olumu%2F%231526930
"artık her seyi anlamıştı. denizlerin dibi âlemi bitmişti.. ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak, ne karanlık sulara, koyu yeşil yosunlara gömülmek… ne sabahları birdenbire, yukarılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek, günün mavi ve yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak, habbeler çıkarmak, yüze doğru fırlamak… ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak, ne akıntılarla âletlerini yakamozlara takarak yıkanmak, yıkanmak vardı. her şey bitmişti."
link http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=dulger+baliginin+olumu%2F%231526930
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)