28 Şubat 2009 Cumartesi

dostlara methiye

lise yılları ne önemliymiş meğer.lise hazırlıkta akşamları birbirini çaldırmayı görev haline getiren bizler şu gün ne güzel şeyler olduk.daha kaşlarımızı bile aldırmamıştık oysa."in the garden" diyerek gülen aptal insancıklardık, sevimliydik.hiçbir şey bilmez her şeyi bilirim takılırdık.şimdi hiç olmazsa "şey"in ayrı yazılacağını biliyoruz.
serviste en arka koltuğu revir gibi kullanır kimin canı sıkkınsa ona teslim ederdik.mp3 çalarlardan gelen "tıstıs" seslerini duymazdan gelir rahatsızlığımızı belli etmezdik.otobüste penguen okurduk.otobüste kitap okurduk.otobüsün en havalısı olmak için mümkün olan her yolu denerdik.otobüs önemliydi test çözer teyzelerin gönlünü kazanırdık.katıksız çocuktuk.haftada bir iki kez ağlamazsak rahat etmezdik.heyecanlanırdık avrupa yakası üstüne geyik çevirirken.sürekli bir öpüşme ve sarılma halindeydik.çok güzel çocuklardık, iyi insanlar olduk.sevgiler dostlarım, beni sizler yarattınız.bunları elbette tuvalette yazdığımı biliyorsunuz.

27 Şubat 2009 Cuma

mikroskop merceğinden izlenimler

soğan kabuğunun mikroskop merceğindeki görünüşüne bazen nefret bazen büyük bir hayranlık beslemekteyim.olumlu yaklaşılırsa ebruyu andırır bir hali yok değildir.fakat nedense hücrelerin dokuların görünüşünden tiksiniyorum.fight club'ın giriş sahnelerini hiç unutmam; boşluktan başlayan yolculuk atomlar moleküller derken hücre doku vs. adamın kel kafasından akan tere ulaşır adamın ağzındaki silah namlusunda son bulurdu.siyah nokta falan da o hücre görüntüsünü hatırlatıyor ve ne yazık ki çok sevdiğim bir meyve olan çilek siyah noktaları olan bir burna benziyor.bu çok tehlikeli bir düşünce, çileğe antipati beslemek istemiyorum...neyse ki her gün o hücreciklerle yüz göz olmak zorunda değilim.yan odamdaki tıpçı kızın neden her gün annesiyle konuşurken sinir krizleri geçirip bağırıp çağırdığını anlıyorum.ben de her gün soğan zarındaki, saç derisindeki hücreleri görsem ben de çıldırırdım.

26 Şubat 2009 Perşembe

melankoli arayana kılavuz

illa karmaşıklığımı kendime dert edeceğim dersen ümit yaşar oku
anlaşılamamak iyidir.
anlamak istememekse sevimli.

24 Şubat 2009 Salı

is-ma-il

ismail miyav dedi minik fare kükredi.
*************************************
gece rüyamda grup vitamini mi gördüm nedir sabahın köründe müthiş bir ayıklıkla uyandım ve 'ismail'in tam metnini hatırladığımı farkettim.
*************************************
oynatmama az kaldı ismail nerde?
la fa la sol ismail.
************************************
sabahın körü zaten erken de kalktım ismail yüzünden iki saat sonra siyasi tarih var.ne alaka şimdi ismail?üstüne can touch this de patlatırım o halde.ne saçma bir sabah bu be!
***********************************
çılgın çocuk iso.

ismail beni anlamadın ya ben ona yanıyorum.

23 Şubat 2009 Pazartesi

'ya ni panimayu ruski yazık!'(rusça anlamıyorum)

dil öğrenmek zor iş.abc'sini öğrenmek mantığını kavramak(ki olmayabiliyor da bazen) vs...hele biraz da zoraki gidiliyorsa o kurslara tam bir rus işkencesi!idealist genç hocalar da tuzu biberi oluyorlar bu acı aşın.'damaşniye zadaniye'ler(ev ödevi) kabus oluveriyor.ama başladık bir kere deyip bari bir seviyeye kadar sürdürmek zorundayım.ola ola cv kağıdında iki sözcük olacak ilerde hatta belki gözden kaçırılan iki sözcük...olsun.yarıda bırakmak olmaz bu saatten sonra.
ama en azından 'zıdrasvuyte!kak dila?' diyebilirim.sempati toplayacak kadar bilmek de güzel.
bundan sonraki hedef latince ya da fransızca.maymun iştahlılık karakterimdir.ileri!

21 Şubat 2009 Cumartesi

perşembe sendromu

sabah 8.
yollar ıslak, havada bulutların aydınlığı; aydınlatabildikleri kadar sabahı.
güneş kayıp.
yağmur var.öyle ince ki var demeye dili varmıyor insanın.ıslatmayan uzun damlalar var gökte yalnız.
yapraklar yapışmışlar yere.çürümekteler hızla.
ihtiyar saygıdeğer gelenekçi ağaçlar uyumaktalar hala.
kuşlar da neşesiz tabii.
her şey için çok erken
katlanılmaz kepenk seslerinin zamanı şimdi.
kıştayız.
sabah çayı acı, simitler soğumuş bile.
günaydın desin körler ve neşeli tatlı kızcağızlar.
kimse kimseye kur yapmasın lütfen sabah 8de şu mevsimde gün hiç de aydın olmuyor!

19 Şubat 2009 Perşembe

angelitos negros

günlerdir, defalarca hem de tek kelime dahi anlamadan; belki de anlamadığımdan tüm hüzünlü sözcükleri art arda sıraladığımdan ve her seferinde daha vurucu bir anlatıma vardığından...
uyurken ve uyanırken ve aradaki vardiyalarda tınlaması ümidiyle
bir kadın, bir çocuk, bir insan olarak aynı ya da ayrı zamanda...
sözler bittiğinde cat power mırıldadığından
ve sözüstü seslerin varlığından
yeri geldiğinde sesin de çatlaması gerektiğinden, nefesin kesilmesi...
ve gerçek olduğundan
tüm tasvirlerin...

7dakika33saniye çarpı günlerdir
dinliyorum.
izlenemeyecek, okunamayacak ve anlatılamayacak olduğundan söylüyorum.

http://fizy.com/wUHR26FOldH

5 Şubat 2009 Perşembe

ali desidero'daki kızcağız

90lar büyülü yıllar, en azından benim için.ben popüler kültürün aptallaştıran keskin zekasına hayran bir çocuktum.micheal jackson dansı yapmaya çalışır, grup vitamin'e güler, abimin leman dergilerinden küfür öğrenirdim.cine5'in şifreli olduğu zamanları yaşadım.yılbaşı programlarının gerçekten özel ve eğlendirici olduğu yıllar...mezdeke kaseti koyup oynamak vardı, kuzenlerle bir olup evde parti yapmak, uzun gecelerde balkondan gelen okey taşlarının sesi...özlenmeyecek gibi değiller.klima yerine vantilatörle serinlemek güzeldi örneğin, kağıt bağlayacak telleri yok klimaların ne yazık ki.sanki o zamanlar daha az televizyon vardı, bilgisayar desen street fighterdan ibaret bir oyuncaktı.e yazmak yerine konuşmak vardı en önemlisi...daha çok insandık sanki eskiden.şimdi biraz internet biraz televizyon olduk.zamazingolaştık yani dedemin deyişiyle...(annanem daha ayıp bir şey diyor, onu söyleyemem ben!)
şimdi bakalım ne kalmış çocukluğumdan ergenlik ve sonrasına?bu beyaz sayfayı bana ayırdığı için blogspot ailesine teşekkürü bir ahlak borcu bilmekle başlayalım mesela.