çocukluğum bir çıkmaz sokakta geçti. mahalle derdik.tüm mekan işte o dar kaldırımlı; eski asfalt yoldu. hiçbir tarafı denize ulaşmazdı. aslında benim geç yaşlarıma dek denize kıyısı olan bir kent değildi yaşadığım. komşu çocukları çoktu akranım olan, arkadaşlarım, halise, perihan ve betül'dü. halise ve perihan kardeşler. ikisi de evli; perihan'ın iki çocuğu var şimdi. halise iki yaş büyüktür bizden ama zaman zaman halise abla derdik, oralarda racon öyleydi. betül'ün annesi namütenahi bir kadın idi. değilse de mahalle öyle zannederdi. halise ve perihan'ın annesi, nadide teyze, cahil ve erkek bir kadındı. çok balkon yıkardı. babaanneleri halise teyze güleç, şişman ve eli lezzetli bir kadındı. bakkaldı. bir keresinde bakkalından turşu çalıp perihan'la bir iki kilo turşu yemişiz. sonra hasta olmuşuz. bize oklavayla vurmuştu halise teyze. utanmıştım. çünkü ben öyle şeyler yapmazdım, perihan'ın başının altından çıkmıştı bu iş. anneannem penceren halise teyze'ye kızmıştı. anneannem mahallenin en yaşlısıdır. sol bacağı abimin haylazlık ettiği bir gün arka avluda düştüğünde kırılmıştı. ondan sonra pek sokağa çıkmaz olmuş anneannem. yani neredeyse otuz yıldır hemen hemen hiç dışarı çıkmaz. korkuluklardan beni izler,ara sıra terlediğimi söylerdi, sırtıma bez yatırırdı. ön bahçemizde bir basket potası vardı, abimin çocukluğundan. iki somya karşılıklı bakardı. dedem kahverengi çiçekli minderde otururdu, hep bir şeyler anlatır meyve yerdi. ben sokakta ip oynardım, sek sek oynardım, bisiklet sürerdim. akşama doğru arkadaşlarla çekirdek çitlerdik, firik zamanı firik yerdik. halise teyze anneannemin beyaz korkuluklu pencerisinin karşı kaldırımından kendine küçük gelen tahta bir sandalyede otururdu. bakkalının bir tabelası bir ismi yoktu kaldı ki pek müşterisi de yoktu. o yoldan geçenlere laf atar bu yolla zorla bir şeyler satardı. oğlu yani koreli memet amca eski polis ama ben onu bildim bileli işsizdi. pek efendi ve pek içkiciydi. anlatmışımdır bir yaz akşamı tüm mahalleli balkonda otururken tam da karşımızdaki balkonda silahını başına dayayıp intihar etti. ben gördüm. yine sarhoş geldiği bir gece perihan'a "silahımı getir" dedi. bunu galiba arada bir derdi. perihan korktu, halise teyze küfrederek vermesini söyledi. sıkacağını düşünmemişlerdi. annem "aylin gir içeri" dedi. belki de koreli memet amcanın duyduğu son ses "aylin gir içeri"ydi. ne saçma.
sonra halise teyze de öldü. sonra dedem de öldü. sonra ses yapıyoruz diye üstümüze su döken, mahallede kimsenin sevmediği amca da öldü, adını unutmuşum.
bir at arabası gelirdi her akşamüzeri. atın arkasında dönerli bir mekanizma üzerinde beş altı tane salıncak gibi oturak vardı. teypten cızırtılı bir türkü şarkı karışımı çalar, şarkının başlamasıyla küçük küçük çarklar döner mavi tahta oturaklar havalanırdı. mahallenin tüm çocukları ona binerdi, ben tehlikeli olduğunu düşündüğü için dedem binmezdim. onun geleceği saatler anneannem bir bahaneyle beni eve çağırırdı. ben de anneannemin sandalyesinden izlerdim. anneannemin sandalyesi sanki bir yere gitme isteğini dahi içine çeker, oturanı sanki yok ederdi. ben de yok olarak cızırtılı şarkının bitmesini beklerdim.
sonra dondurmacı amca gelirdi. annem okuldan dönerdi o saatlerde. annem limonlu, ben çikolata kaymak yerdim. annemin gelişi, iki sebepten beklenirdi bu yüzden. belki de annem de dönmeyi aynı iki sebepten arzu ederdi.
sonra okula başladım. teyzem anneannemle bizim ev arasındaki kata taşındı. bizim avludan kaldırım geçecek dendi, belediye yıkmadan dedem bahçemizi yıktı. kaldırım yıllarca geçmedi. babam bizim evin bitişiğindeki yorgancının kapanmasıyla (kimse sırma yorgan almıyordu artık) dükkanı garaj yaptı.
ben ilkokulu bitirince (gittiğim okul küçük ve eski olduğundan ilköğretim olamamıştı) taşındık. mahalleyi ilk ziyaretimizde balkonda çay içip çiçeklerini izleyen teyzem bizim arabadan indiğimizi görür görmez ağladı. dedem pijamasıyla dışarı çıktı. inşaat işlerinden zevk alırdı. teyzeme bakıp kafasını çevirdi. sırtıma vurdu, babacan bir tavırla içeri itti. hani sanki hiç ayrılmayacakmışım gibiydi.