27 Eylül 2009 Pazar

les desdichado*

http://fizy.com/s/104hgw

aceleyle bir arkadaş aradım.üçüne yazdım, birini arayacaktım uyumuş olma ihtimaline karşın ilişmedim.yetmedi.en acıtıcı şarkıları dinledim.anıları karıştırdım, yeni bir şeyler aradım.yeni fark ettiğim, zamanında atladığım ama aklımın bir köşesine tesadüfen yer etmiş bir şeyler...çok uğraştımsa da bulamadım, kalmamış.üç beş sahne dolaştırdım zihnimde.tadı neydi, kokusu, dokusu, neşesi nasıldı o anların? mekanlar acı verir, değişmişseler de değişmemiş olsalar da.-gerçi her halükarda değişmiştir.hiç değilse artık bir kişi eksiği vardır. - yine yetmedi. o şarkıları dinledim, o otobüste dinlediğim, hani odamda dinlerken onu gördüğüm, hatta ikimizin de sevdiğimizi keşfettiğimiz ve birbirimizin "bunu bir ben bilirim" egosunu incitiğimiz.yine de yeterince süratli değil kalbim, beynimde yeterince kan yok hala.içimde titrek tatminsiz bir şey kaldı.incitmeyi başaramadım onu yeterince.
işte böyle mutsuz oluyorum ben.yani böyle mutsuz bile olamıyorum.bir çeşit içsel kriz gibi, hissiz bir hislenme oluveriyor.

malum gidecekti, gitmiş olmalıydı, yani yüzde doksan gitmiştir diyordum ya gerçekten gittiğini belki de hiç düşünmemiştim.gitmiş.hiç nesnesiz, hiç sıfatsız...
"gerçi gidişlere alışığım ben" diyemiyorum.çok kişiyi giderken, dönmezken gördüm.ölenler de oldu şu son birkaç yılda.alışılacak bir durum değil bu.yani hiçbir hoşçakal sahici bir gülümsemeyişle süslenemiyor.bilirsiniz, ne "kendine iyi bak" türevi sonsözleri sevimişimdir ne "yaşadığımız herşey çok güzeldi." konuşmalarını becerebilmiş.hiçbir ayrılığa böyle umutlu sözler yakışmaz.ya "görüşürüz" ültimatomu veririm ya da benim en temiz sözcüklerimden biridir "hoşçakal".
öyle ya, ben en gerekli zamanda ikisini de söyleyemedim...

sevmek gerçek bir suç.ben hiç kendimi ele vermekten böylesine korkmamıştım.korkumdan konuşmadım, kaçtım, rüylarımda savaştım bu korkuyla hatta.ilk ısırışta tatlı gelen deneyimler zamanla geçmek bilmeyen bir acı tat bırakıyor damakta.en popüler modern günah platonik aşk galiba...cezası da ona göre, ağır elbette.

tüm bu sözcükler beni daha da yalnız kılmaktan başka bir işe yaramıyorlar esasında.
biraz daha uzak ve böylece uzak olana biraz daha yakın.

*neruda'nın şiiridir.bir nebze durumuma uygundur.

25 Eylül 2009 Cuma

neyse ki gökkuşağında haki yok!

duyarlılık gösterisini sevmem.ne facebook "farkında mıyız?" gruplarını ne mesajlı t-shirt modasını...adamakıllı bir eyleme girişilmediği sürece bu söylemler kimilerinin "iyi insan imajları" için çok gerekli bir aksesuar olup çıkıyor.oysa çirkinliklerle alay olmaz,olmamalıdır.
yine de bir şey paylaşmak istiyorum.birlikte utanalım diye:

"Gey Asker ! Bir gey arkadaşımın çarşı izinlerinde tuttuğu günlüğü okuyunca, iyi ki askere gitmemişim diye kendime dua ediyorum... işte aşagıdaki de benim askere gitmeme maceram; Askerlik şubesinde psikolojik sorunlarım var askere gitmek istemiyorum dedim.. beni kasimpasa deniz hastanesine sevkettiler... askeri psikiyatriste herşeyi anlattım... gayet makul karsıladi, ama askere gitmek istemiyorsan sex anında ilişkiye girerken fotoğraf getirmemi söyledi... tabi o zaman yasım daha ufak cok da gey arkadasım yok, ben böyle bir uygulama oldugunu bilmiyordum, doktoru sapık zannettim ve fotografları kendi sapık arsivi icin istedigini düsündüm... yok ben böyle birsey yapamam dedim... doktor demez mi ağzına alırkende olur... Şaşırdım kaldım, bu doktorun full sapık birisi olduğuna karar verip, tam adamına düştün yahu dedim!... meğerse adamın günahını almışım, gercekten öyle bir uygulama varmıs... beni ist gataya sevk etti bagzi psikoloji testleri icin... ilk önce bir sene erteleme verdiler... sonraki sene bir sene erteleme daha.. ücüncü sene gittigimde, doktora her sene bir kac gün gel-git yapmaktan bıktıgımı alıcaklarsa askere almalarını yoksa beni çürüge cıkarması icin yalvardım.. tamam bu sene son dedi ve o sene beni çürüğe cıkardılar... bazı arkadaslarım hemen ilk gidiste aldılar ama onlar ya fotoğraf verdiler yada anal muayene yaşadılar ve çoğu ağlaya ağlaya içki içip yarı sarhoş kadın kılığına girip gittiler.. ben tüm bunlara direndiğim icin üç sene sonunda zor aldım..." (http://www.kaosgl.com/)

bu anlatılanların en katlanılabilirlerinden, inanın.şimdiye kadar biraz daha uzak bir trajediydi gay-lezbiyen-transeksüellerin sorunları.şu son yarım saattir biraz daha yakınlaşabildim sanırım.anlamak bile bu kadar zorken yaşamak nasıl olsa gerek?yazarın gamsız üslubunun altında acaba daha ne çirkin deneyimler var?

bir gün kadınlığımı ispatlamak zorunda kalmamayı umarım.elbette kimsenin silah tutmadığı, cinsel tercihleriyle yargılanmadığı, ahlaksız, soysuz bir dünyayı umut etmek ahmaklık olur...

24 Eylül 2009 Perşembe

ben-beni-bana ve ismimin nice halleri

tam olarak bir şey-yani herhangi bir şey- olamamak derdim.uzun zamandır dert ettiğim bir meselidir bu, laf ola beri gele dertlenmesi değil.tam olarak iyi bir öğrenci olamadım; çok kopya çektim, az hırslı oldum, bu işte çok eğlendim.iyi bir aile ferdi olamadım; abime vefasız, babama dik başlı, anneme koca bebek oldum.aslına bakılırsa iyi bir arkadaş da olamadım.çok oldu sırtımı dönüp yüz çevirdiğim.arayıp sormadığım, merak etmediğim, ettimse de belli etmediğim.unuttuğum çok oldu.bilmekle bildirmek olmayacağını anlamazlıktan geldiğim...kimi zaman vurdumduymaz ama çoğu zaman çekingen, korkak,kalp kırmaz...gerçi şimdilerde başka, şimdilerde götümü çalıya vereyim diye adımı deliye çıkarma hevesindeyim.ne iyi bir okur olabildim, ne parlak bir yazar.öykünmekle geçiyor zamanım, işte geldim yirmi yaşıma.bilirmiş gibi yapmakta iyiyim ama felsefeden de sınıfta kalırım.efe murat balıkçıoğlu'nun onsekizinde neitzsche'nin tarih felsefesi üzerine yazdığı deneme hala aklımda, gözlerimi ışıldatır.henüz yazamadım, mezun oluncaya kadar yazabilir miyim öyle bilenmiş bir yazı emin değilim.başka ne kaldı kirletmediğim sıfatlarımdan?doğru dürüst genç kız bile olamadım.oje süremedim, topukluyla rahat edemedim.hep ağda zamanı gelmiş, hep saçı yağlı, mutlaka fazladan beş kilosu olan,her zaman bilinçli olarak bir yerinden uyumsuzluğa kaçan...ne iyi bir izleyici, ne iyi bir dinleyici...herşeyden anlamak hevesinde de değilim.aksine bu tavrı fazlaca erkil buluyorum.ben galiba hem o hem o olmayan, ne o ne o olmayan...o da galibalı.
velhasıl ben; ne ayrı baş çekebildim ne hizada bir durabildim, şu uzun zaman, şu kısa yaşamışlıkta.

21 Eylül 2009 Pazartesi

20 Eylül 2009 Pazar

bir de bunları "mırıldandığı" duyulmuş

"Kırdın mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
Giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hâlâ sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hâlâ bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
Senin ve benim , yani bizim için..."

http://fizy.com/s/16c88f

mungan'ın diyalektik mutsuzluğu gibi mesela

"bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı
ellerinde rüzgarın taşınmaz çamurları var
köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan
inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar
gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras
almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu
biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz
ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi terkedilmek korkusu

hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü
kolları bağlı hüzün olsun dört yanım
ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin
sonra derler haklıdır sevdası
geç olur ki artık onarmaz rakılar
geç olur bir yaraya rakının dağılması

sen şehre sırtını dönen uykusuz dağlı
gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)
nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)
barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm
nasıl taşıdın bunca yıl delirmiş saçlarında o eski şark yelini
biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır
dokunmasam eşkiya uykusuzluğu çetin silahlar gibi"



http://fizy.com/s/104i2t

17 Eylül 2009 Perşembe

"kuş uçtu yuva kaldı
gökyüzü mavi kaldı."

11 Eylül 2009 Cuma

bob dylan havası

işte geldim.aslında gittim.gittiğimi buraya geldiğimde anladım.en koyu özlem gider gitmez hissedilen galiba.
yeni odamdan güneşin batışını izleyebiliyorum.ama güneş gözlüğümü mersinde bıraktım.buraya güneş gözlüğü yakışmaz, boyunbağlarımı getirdim.
tüfekçioğlu'nun büyük ve kaba reklamı, yemeklerin lezzetsizliği, sorumlulukların zorunluluklar olduğu bir toplu yaşam kurumunda yaşıyor olmak burayı çirkinleşiriyor.
orta bahçemizde çok gül var.hiçbirini kiçkimse koparmıyor.ara sıra koparılıp çalınmalılar.
tam güneş batacakken uzak binaların arkasından füme bulutlar çıktılar.bu gece yağmur var diyor meteoroloji.sel uyarısı yapıyor.yağmur yağması bence uygun değil çünkü su ısıtıcım yok, çay içemiyorum.icetea aldım, ona göre bir hava olursa sevinirim.

bir koltukta öylece oturup kalmak bazen günümün çoğunu kaplıyor.kalkmak için onlarca neden üretiyorum otururken ve hiçbiri vicdanımı zerre kadar rahatsız etmiyor.
dudaklarım çatlıyor.daha çok çatlayacağını bilerek ıslatıyorum.çatlak dudaklar bana ne kazındırır? acı bile kazandırmazlar.

--biraz da karışık yazayım dedim.--

*

1 Eylül 2009 Salı

ikea-kadın

bir ev istiyorum, amerikan mutfağı,mutfak tezgahının yanında iki tane ahşap uzun sandalyesi(ya da dönerli bar sandalyesi) , kocaman bir kanepesi(hep kırmızı olacağını düşünmüşümdür ama turuncu da olabilir),desenli bir eski zaman koltuğu, halıfleksi, yerden aydınlatması olan.tanıdığınız bir dekor ev.bana hediye yastık, mutfak önlüğü, içki, film ya da kitap alın.duvarda çerçeveli fotoğraflar olsun onlarca, hatta ben çekmiş olayım onları.yine engin ve büyük yatak arayayım, başucu sıra gibi olsun.evime gelin.-şu dediklerime anarşist yaklaşmayın lütfen!
okuyucu sayım onikiye çıkmış.bunun bir de okuduğunu bildiğim ama yanda resmi olmayanları var etti mi yirmi-yirmibeş.ama şu resmi olanların bir kısmını tanımıyorum ve okuduklarını da sanmıyorum; eksi dört.işte yirmi küsür ediyor yine de sayı.rahatsız edici!ben ciddeye alınacak şeyler yazmıyorum burada daha önce defalarca söylediğim gibi.o yüzden allah aşkına beni "nasıl anlaşılırım" derdine düşürmeyin.kendimle de çelişsem, saçmalasam da yüzümü yere eğecek değilim.yani tabii eleştirin, "hadi ordan" deyin, aferin delisi yapın ya da beni; o sizin bileceğiniz iş.hepsini eşit derecede sever "hadi ordan"lardan ayrıca eğlenirim.uyarım şu: siz bu boşluktan derin manalar çıkartmadıkça ben boş konuşuyorum. sözü edilmişken ben takip eder göründüğüm siteleri ciddiyetle takip eder, özellikle "surrealism"i sizin de izlemenizi isterim. ----böyle kalabalığa konuşmanın da ayrı bir hoşluğu var, oysa bütün okumalar tekil yapılıyor.---
ev konusuna dönersek, öncelikle bu yazıdan etkilenmesi gerekenler sevgili annem ve babamdır.ama eğer evim olsaydı dekorasyon konusunda ne derece detaycı ve titiz olacağımı tahmin edersiniz.belki de annem babam da tahmin ettiğinden...neyse.birgün olursa davet edilirsiniz ,tanınmayan dört kişi de dahil!