"deliliğe ancak gevezelerle suskunlar ulaşabilir: bütün sırlarını boşaltmış olanlar ve fazla biriktirmiş olanlar." demiş biri.ben olsam aynı fikri çok daha yavan biçimde dile getirir böylece tekrar ve tekrar akademisyen olup edebiyatçı olamazdım.ne geveze ne suskun ne de akıllıyım.
"Akıllı insanlarla konuşup akıl fuhuşu yapmak istemiyorum. Tanrı beni zihin sağlığından korusun." demiş wittgeinstein. küçük yaşta "felsefe soruşturmaları"nı okuduğum için onu asla affetmeyeceğim.saygıyla diz çöküp alınımızı yere sürüyoruz.
benim asıl deli olduğum ve hatta bu nedenle akıllı çocukların mekanlarından(felsefe topluluğu gibi) kaçtığım mesele, birinin çıkıp da "wittgeinstein'e bu konuda katılıyorum." diye lafa girmesidir.nasıl kendini bir fikirde bu adamlarla eşitlemeye kalkışır kişi anlamıyorum."hımm, evet.derrida'ya katılıyorum bu konuda." ne hakla?otuzbeşe bakla. (argo sözlüğünden öğrenilmiş bir söz dizisidir.)
******
deli şarkımız budur.bu gecenin müthiş keşfidir: http://fizy.com/s/103bgo
deli kareografımız bu: http://www.youtube.com/watch?v=2mcfzJp_x1U -diğer videolarından devam edebilirsiniz beğenirseniz.kişi: pina bausch.mesela aşk ne rezil bir şey demek için: http://www.youtube.com/watch?v=KXVuVQuMvgA
bir deli dans gösterimiz de şu: http://www.youtube.com/watch?v=H9Xj67hEDv8 , burda da insanlığın ilkel komünal çağdan modern kapitalist çağa geçişi anlatılır.modern çağlarda piyanoya fazıl say geçer.başları biraz sıkıcıdır (barış ne kadar eğlenceli olabilir ki?) ama ortadan sonrası harkuladedir.videoda net değil ama bir de sandalye diye bir gösterisi vardır zeynep tanbay'ın, işkence tasvir edilir, süperdir.
güzel şeyler paylaştım.
31 Ekim 2009 Cumartesi
27 Ekim 2009 Salı
dokunmadım, durdu.
"benim bir politik duruşum var" dedi biri.ne büyük ne acayip bir laf etti.bir kere siyasi yerine politik denmesi bile acayip.duruş da nedir hem?ideoloji vardır, dava vardır, dert vardır, kimlik vardır ama duruş...uluslararası politika dersinin çevrilmiş metinlerinden okunmuş gibi geldi.politik duruşu olan mülkiyeliyi onayladım kafamla, her halinden anlarmışım gibi duruşunu.o çok emindi benim ta evvelden anladığımdan.oysa o eylemsizce durup dururken nerden anlayabilirdim ki duruşunun ne olduğunu? hem kavga etmeden,bir asi söz etmeden, küfür etmeden...politik pozunu vermiş duruyor kalabalıkta.bozmasa bari...
al bunu dinle arkadaş. http://fizy.com/s/12fql2
sonra, politik durma; siyasi yıkıl.
*
al bunu dinle arkadaş. http://fizy.com/s/12fql2
sonra, politik durma; siyasi yıkıl.
*
24 Ekim 2009 Cumartesi
ahmet'e uzunca bir kart (önyüzünde ankara kalesi olan)
bu sabah atlayıp gelmeliydim.en arka koltuğu yirmiye kapatarak hem de...gerçi ben hep kazıklanırım; varanla gelmeliydim, kötü otobüslerine bir sürü para dökerek hem de.yanlış yerde inmeliydim.tuğçe'nin başına dert açmalı ama ikimizin de bu durumdan keyif alacağını bilerek kaybolmaktan mutlu olmalıydım.orda olmalıydım, burada olmamanın her türlü ahmaklığını göze alarak.
üzgünüm kendimi yalnız ve uzak kıldığım için.mutlu olamadığım için üzgünüm.akıllılık edemeyip aptal gibi bu odada, ankara kalesini izleyip avrupalı tutucu şairlerden sana şiir aradığım için üzgünüm.oysa şimdi oraların yolları ne kadar özgür, kaleleri ne kadar yıkık, insanları ne kadar akılsız, kahkahaları ne kadar ahlaksızdır.ne kadar ahlaksızdır şimdi duygu, ne kadar çocuktur inci, ne kadar ağlamaklıdır tuğçe.sen ne kadar kötü gülüyorsundur şimdi.şimdi içiniz ne kadar küçük, kollarınız bacaklarınız ne kadar fazlalıktır.
sonradan geliyor aklım başıma."keşke" diyorum, siz de demişsinizdir okurken muhakkak.
sana umutlu, mutlu sözcükler yok.sen güzel, zarif isimli bir dünyada yeniden doğuyorsun, ben yokum.yoktum, yokum.benim dünyamın adı çok küt, bir sürü "a" var içinde. "i" yok mesela.olamazdı da, yakışmaz."l" yok,tıknaz "n" var.içlerinden bir "k" var sevdiğim, onu da "ka" diye okuyorlar.
ahmet, tam sen doğacakken saatleri bir saat geri alıyorlar.bu işten bir sonuç var sen çıkar.
bütün soğuk, kibirli, bilmiş, ölçülü ve "bi de bana sinsi diyor" havama rağmen seni ne çok sevdiğimi simgeleyen yaşlı, manalı gözlerle bakıyor ve "ahmet" deyip bir es bekliyorum, "iyi ki doğdun be." kafamı erkeksi bir tavırla hafiften sola kırıyor hüzünlü bir gülümseyiş takıyorum dudaklarıma.sonra eski halime dönüyorum.bu sırada burnum titriyor...
saat tam 00.00 ama arayamıyorum.biliyorum, kalabalıksınız.sarılmak uzun sürüyor...
en son ben sarılıyorum.iyi ki doğdun ahmet.yeni yıllar!
üzgünüm kendimi yalnız ve uzak kıldığım için.mutlu olamadığım için üzgünüm.akıllılık edemeyip aptal gibi bu odada, ankara kalesini izleyip avrupalı tutucu şairlerden sana şiir aradığım için üzgünüm.oysa şimdi oraların yolları ne kadar özgür, kaleleri ne kadar yıkık, insanları ne kadar akılsız, kahkahaları ne kadar ahlaksızdır.ne kadar ahlaksızdır şimdi duygu, ne kadar çocuktur inci, ne kadar ağlamaklıdır tuğçe.sen ne kadar kötü gülüyorsundur şimdi.şimdi içiniz ne kadar küçük, kollarınız bacaklarınız ne kadar fazlalıktır.
sonradan geliyor aklım başıma."keşke" diyorum, siz de demişsinizdir okurken muhakkak.
sana umutlu, mutlu sözcükler yok.sen güzel, zarif isimli bir dünyada yeniden doğuyorsun, ben yokum.yoktum, yokum.benim dünyamın adı çok küt, bir sürü "a" var içinde. "i" yok mesela.olamazdı da, yakışmaz."l" yok,tıknaz "n" var.içlerinden bir "k" var sevdiğim, onu da "ka" diye okuyorlar.
ahmet, tam sen doğacakken saatleri bir saat geri alıyorlar.bu işten bir sonuç var sen çıkar.
bütün soğuk, kibirli, bilmiş, ölçülü ve "bi de bana sinsi diyor" havama rağmen seni ne çok sevdiğimi simgeleyen yaşlı, manalı gözlerle bakıyor ve "ahmet" deyip bir es bekliyorum, "iyi ki doğdun be." kafamı erkeksi bir tavırla hafiften sola kırıyor hüzünlü bir gülümseyiş takıyorum dudaklarıma.sonra eski halime dönüyorum.bu sırada burnum titriyor...
saat tam 00.00 ama arayamıyorum.biliyorum, kalabalıksınız.sarılmak uzun sürüyor...
en son ben sarılıyorum.iyi ki doğdun ahmet.yeni yıllar!
ol-an*
anla-yamıyorduk
anla-yanamıyorduk
anla-tamıyorduk
anla--tamam.
yorgunum.
http://fizy.com/s/103b85
sonra dedi ki: "kişi, hep, kendisini, kendi kendini
bilinçlendirerek atlatmak zorunda olan
varlıktır."
sonra dedim ki: saçma-la
ma.
"kişi kendini bulmak için, kendini sürekli yitirmeyi göze alandır.
kişi kendini bulmak için, kendini yitirendir.
kişi kendini bulan, ama, kendini yine yitirendir.
kişi kendini bulan ve yitiren; bulunup yitirilen..."
dedim ki: h-iç.
akıllıca olan kendini yitirmektir.
içmektir sayın hocam, içmektir.
-hepsi bu.
anla-yanamıyorduk
anla-tamıyorduk
anla--tamam.
yorgunum.
http://fizy.com/s/103b85
sonra dedi ki: "kişi, hep, kendisini, kendi kendini
bilinçlendirerek atlatmak zorunda olan
varlıktır."
sonra dedim ki: saçma-la
ma.
"kişi kendini bulmak için, kendini sürekli yitirmeyi göze alandır.
kişi kendini bulmak için, kendini yitirendir.
kişi kendini bulan, ama, kendini yine yitirendir.
kişi kendini bulan ve yitiren; bulunup yitirilen..."
dedim ki: h-iç.
akıllıca olan kendini yitirmektir.
içmektir sayın hocam, içmektir.
-hepsi bu.
22 Ekim 2009 Perşembe
mutsuzluklar
bazı insanlar sık sık kötü şeyler yaşarlar.bir hocamızın sürekli olmadık bir yerinin terlemesi(biz ter diyoruz ama ıslak işte bir sebepten), hep bıyığında bir parça tükrük kalması, tatlı bir adam olmasına rağmen lüzumsuz zamanlarda olmayan şakalar, oturmayan açıklamalar yapması gibi.ya da yanlış şehirlerarası otobüse binip yolun yarısında indirilmek, anahtarı olmayan eve gitmek, daha da eskilerden inek kişi olunmamasına rağmen hep hocaların kölesi olmak(bkz.azize's köle ve ladylik ünvanlarım), kitlesel baskın hareketlerinde(bkz. hepi niz yiyin) en önde yalnız bırakılan kişi olmak, her ağlayan genç kızın ardından "bak bakiyim nesi varmış" denilip sürgüne yollanan kişi olmak (cansu yiğitle olan trajik ilişkim), yapılan ödevi kaydetmemek(dün gece), "yeni yıllar" demekte komik bir yan bir türlü görememek, cama çarpmak, yataktan düşmek, aylin inal olmak, en sevdiğin edebiyat hocandan bile aptal muamelesi görmek (belgin hocamın ilginç saptamaları), "sen de mi papirüs", "imza töreni" gibi özgün yanlış sözcük kullanımlarını kalabalık ortamlarda dile getirmek, servantes'i kervantes diye okumak, tüm bu sebeplerden ve daha fazlasından dolayı avel olan lakabımın yıllığa aval olarak geçirilmesi ve yıllığımda en yakın arkadaşlarının bile aval dediği bir ezik imajı çizmem, iki günlük tuvalet birikmişliğimi boşaltırken canım arkadaşımın on kişilik bir kafileyi otel odamıza davet etmesi, tüm çabalara rağmen tiyatroya alınmamak, felsefe olimpiyatında 27. olmak, kopya dağıtılan edebiyat sınavından 17 almak, birinin doğum gününde pastaneyi yanlış anlayıp ciğerciye gitmek üstüne pastayı et dolabına koydurtmak, toplu çıkılan bir bisiklet turunda kafanı şapkandan dolayı göremediğin dala çarpmak (film gibi ama gerçek), toplu fotoğrafta düşmek,aldığın kitabı-parasını ödeyip- kasada unutmak, mezuniyet balonda okulda gıcık kaptığın tek kızla pişti olmak...hayat mutsuzluklarla dolu.ama bence bana daha da bir dolu.
*
i'm a loser baby: http://fizy.com/s/102odx
cry baby: http://fizy.com/s/1267n0
*
i'm a loser baby: http://fizy.com/s/102odx
cry baby: http://fizy.com/s/1267n0
21 Ekim 2009 Çarşamba
tuz
sonra bir film izleyeyim dedim.başka bir şey yapmaya halim yoktu."sult" yani tuz, adı bir kitap ismiymiş gibi geldi.(galiba şeker diye bir kitap var kapitalizmi anlatan)1966 yapımıymış, yeni şeylere tahammülüm de olamayacaktı zaten.başladı film.asıl adı yazdı: "hunger" yani açlık.yani geçen yıl tam bu zamanlar okuduğum ve okurken beni öfke komalarına sokan roman(knut hamsun'un).bu tesadüften hoşlandım.güzeldi film.başrolünde kim oynuyor bilmeyeceğim.
sonra karakter birdenbire bana benzedi elbette."ayranı yok içmeye..." diye özetlenebilecek bir hikaye,bu anlatım sizi tatmin ederse.zorlarsam eğer bir yerde ben de öyle olabilirim.hem onun da benim gibi manasız yanıtlarla arası iyi:"saatin kaç acaba?" "3." "siz işini bilir birine benziyorsunuz.iyi günler dilerim." gibi...fakat asıl aspidistradaki karakterim ben, adını hatırlayamasam da.tutunamayan bir yazar, yalnız, tembel.evet, http://fizy.com/s/16p4k2 (şarkı da 66 doğumlu).böyle insanları seviyorum; yalnız dolaşan, dalga geçen, lüzumsuz şeyleri dert eden, umarsız, enayi.en güzeli de enayilik.sözcük olarak da kulağa en hoş geleni ayrıca.
işte böyle.altta hep zaman yanlış yazıyor, şimdi saat iki yirmiyedi.
o eski halimden eser yoktu bugün.ne akıllıydım ne hazırcevap.çeliştin falan dediler.ben konuştuklarımı duymuyordum bile-duymadıkça da bağırıyordum elbette.üzüldüm halime.önemli de değildi ama...öyleydi işte.sevmedim.sadece söyledim.açıklamakla kendimi paradoksal bir biçimde daha da bok ettim.neyse ki cümle içinde "paradoksal" dedim.
akademisyen olmazsam ölürüm valla.
sonra karakter birdenbire bana benzedi elbette."ayranı yok içmeye..." diye özetlenebilecek bir hikaye,bu anlatım sizi tatmin ederse.zorlarsam eğer bir yerde ben de öyle olabilirim.hem onun da benim gibi manasız yanıtlarla arası iyi:"saatin kaç acaba?" "3." "siz işini bilir birine benziyorsunuz.iyi günler dilerim." gibi...fakat asıl aspidistradaki karakterim ben, adını hatırlayamasam da.tutunamayan bir yazar, yalnız, tembel.evet, http://fizy.com/s/16p4k2 (şarkı da 66 doğumlu).böyle insanları seviyorum; yalnız dolaşan, dalga geçen, lüzumsuz şeyleri dert eden, umarsız, enayi.en güzeli de enayilik.sözcük olarak da kulağa en hoş geleni ayrıca.
işte böyle.altta hep zaman yanlış yazıyor, şimdi saat iki yirmiyedi.
o eski halimden eser yoktu bugün.ne akıllıydım ne hazırcevap.çeliştin falan dediler.ben konuştuklarımı duymuyordum bile-duymadıkça da bağırıyordum elbette.üzüldüm halime.önemli de değildi ama...öyleydi işte.sevmedim.sadece söyledim.açıklamakla kendimi paradoksal bir biçimde daha da bok ettim.neyse ki cümle içinde "paradoksal" dedim.
akademisyen olmazsam ölürüm valla.
19 Ekim 2009 Pazartesi
trenlerin rüyası
mekanik olmamalı hiçbir saat.yani sen çevirmedikçe kum saatini, ilerlememeli zaman.o benden kaçmasa, ben onunla yarışmasam.asude ve aheste, günlerden gecelerden aksak...
*
http://fizy.com/s/124jlh
*
"rüya görüyordu trenler
istasyonda, savunmasız,
lokomotifsiz, uykuda.
kuşkuyla girdim şafakta:
gittim sırları arayarak
vagonlarda unutulmuş şeyleri,
ölüm kokusunda yolculuğun.
ayrılan cesetler arasında,
duydum kendimi yapayalnız
hareketsiz bir trende.
(...)
herşey yaşıyor hareketsiz trende,
ve ben uyuyan yolcu
birden uyanıyorum umutsuz.
koltuğumdaydım, tren
geçiyordu gövdemden.
(...)
başka trenler de vardı geçip giden,
hüzün doluydu vagonları,
asfalt bir yük gibi.
ve gidiyordu hareketsiz tren
sabahleyin, kemiklerimde
filizlenirken acı.
yalnızdım yalnız trende,
yalnız ben değildim yalnız
toplanmıştı bütün yalnızlıklar
yolculuğun umudunda
perondaki köylüler gibi.
ve ben, trende, ölü bir duman gibi
onca kıpırtısız ruhla birlikte,
onca ölümle yüklü,
kaybolmuş gibiydim
her şeyin hareketsiz olduğu bir yolculukta
bitik yüreğimden başka."
neruda
*
tren camından sarkıp elimdeki kumları havaya savurdum.bu yolu asla unutmayacağım...
*
*
http://fizy.com/s/124jlh
*
"rüya görüyordu trenler
istasyonda, savunmasız,
lokomotifsiz, uykuda.
kuşkuyla girdim şafakta:
gittim sırları arayarak
vagonlarda unutulmuş şeyleri,
ölüm kokusunda yolculuğun.
ayrılan cesetler arasında,
duydum kendimi yapayalnız
hareketsiz bir trende.
(...)
herşey yaşıyor hareketsiz trende,
ve ben uyuyan yolcu
birden uyanıyorum umutsuz.
koltuğumdaydım, tren
geçiyordu gövdemden.
(...)
başka trenler de vardı geçip giden,
hüzün doluydu vagonları,
asfalt bir yük gibi.
ve gidiyordu hareketsiz tren
sabahleyin, kemiklerimde
filizlenirken acı.
yalnızdım yalnız trende,
yalnız ben değildim yalnız
toplanmıştı bütün yalnızlıklar
yolculuğun umudunda
perondaki köylüler gibi.
ve ben, trende, ölü bir duman gibi
onca kıpırtısız ruhla birlikte,
onca ölümle yüklü,
kaybolmuş gibiydim
her şeyin hareketsiz olduğu bir yolculukta
bitik yüreğimden başka."
neruda
*
tren camından sarkıp elimdeki kumları havaya savurdum.bu yolu asla unutmayacağım...
*
14 Ekim 2009 Çarşamba
iyi geceler, iyi şanslar
sayın johnnie walker dilimi, boğazımı yaktı ve bir türlü yerlerini öğrenemediğim organlarımdan dolandı.o sırada ben yeni tanıştığım bir yazarın ruhunu çalmaktaydım.nedense kendimi bir felakete hazır hissettim.ertesi gün deprem olsa, sel olsa, darbe olsa, kıyım olsa şaşmayacaktım.hiç yapmadığım yüzlerce şeyle birlikte ölmeye bile hazırdım.oysa hep "elimizdeki tek sermaye yaşamak" derdim ukala, akıllı ağzımla.o anda tereddüt etmeksizin sermayeden de vazgeçmiştim.
az bir zaman sonra yüzüm ve ellerim yanmaya başladı.ne çabuk!, dedim kendi kendime.henüz yarılamamıştım bile kitabı.johnnie'yi biraz bekletmeye karar verdim.sol bacağımdaki yarayı kaşıyarak yeniden açtım.sırf şimarıklığına üstüne johhnie'den döktüm biraz, etki etmedi.kapalı yaraları yakmak gibi bir adeti var zannediyorum.kanımın tadına baktım sonra.her zamanki gibi eşsiz bir lezzeti vardı."bunları yazmalıyım..." diye düşündüm. yazdım.
okudum bir süre daha.gözlerim ağırlaştı.güzel ayracımı tam ortasına batırdım kitabın.konuşmak istedim:
her geceyi bir tür dinsel ayine çevirerek kendime itaat etmiş oluyorum.belki de başka şeylere itaat etmemiş olmanın zaferindendir bu kutsama seansları.neyse ne, kendimi yaşıyormuş gibi hissettiriyor -aynı yazdıklarımın akıllıymışım gibi hissettirişi.
dışardaki kapı gıcırdıyor insanlar gelip geçtikçe.kendimi zeki demirkubuz filminde gibi hissediyorum.gerçi ben hep kendimi bir filmin,bir şiirin içinde farz ediyorum.daha manidar geliyor öylesi.ki öyledir.
her yudumda öksürüyorum.arada bir de hapşırıyorum."çok yaşa" denmese de yaşıyorum.mühim olan nitelik diyorum.
ellerime ve yüzüme bakıyorum, sesimi ve seslenişimi düşünüyorum.bir türlü alışamayacağım kendime sanıyorum.umuyorum başkalarına göründüğüm gibi olmayıp olduğum gibi görünüyorum.
şimdi gidiyorum.zorundalıklarım var.
adetten oldu diye belirtiyorum ki ben bunu (http://fizy.com/s/1053hr) dinliyorum.konuyla hiç bir alakası yok, biraz huşu sağlıyor, o kadar.
sevgiler kendinden sevgili okurlar...
az bir zaman sonra yüzüm ve ellerim yanmaya başladı.ne çabuk!, dedim kendi kendime.henüz yarılamamıştım bile kitabı.johnnie'yi biraz bekletmeye karar verdim.sol bacağımdaki yarayı kaşıyarak yeniden açtım.sırf şimarıklığına üstüne johhnie'den döktüm biraz, etki etmedi.kapalı yaraları yakmak gibi bir adeti var zannediyorum.kanımın tadına baktım sonra.her zamanki gibi eşsiz bir lezzeti vardı."bunları yazmalıyım..." diye düşündüm. yazdım.
okudum bir süre daha.gözlerim ağırlaştı.güzel ayracımı tam ortasına batırdım kitabın.konuşmak istedim:
her geceyi bir tür dinsel ayine çevirerek kendime itaat etmiş oluyorum.belki de başka şeylere itaat etmemiş olmanın zaferindendir bu kutsama seansları.neyse ne, kendimi yaşıyormuş gibi hissettiriyor -aynı yazdıklarımın akıllıymışım gibi hissettirişi.
dışardaki kapı gıcırdıyor insanlar gelip geçtikçe.kendimi zeki demirkubuz filminde gibi hissediyorum.gerçi ben hep kendimi bir filmin,bir şiirin içinde farz ediyorum.daha manidar geliyor öylesi.ki öyledir.
her yudumda öksürüyorum.arada bir de hapşırıyorum."çok yaşa" denmese de yaşıyorum.mühim olan nitelik diyorum.
ellerime ve yüzüme bakıyorum, sesimi ve seslenişimi düşünüyorum.bir türlü alışamayacağım kendime sanıyorum.umuyorum başkalarına göründüğüm gibi olmayıp olduğum gibi görünüyorum.
şimdi gidiyorum.zorundalıklarım var.
adetten oldu diye belirtiyorum ki ben bunu (http://fizy.com/s/1053hr) dinliyorum.konuyla hiç bir alakası yok, biraz huşu sağlıyor, o kadar.
sevgiler kendinden sevgili okurlar...
12 Ekim 2009 Pazartesi
dertli dolap
"bir akciğer acısıyla doğdum dünyaya." diye başlıyordu lisede yazılmış bir şiir.melon şapka beğenmemişse de pek, hatırlasam hoşuma gidebilecek bir şiirdi.sonra duvarların acısıyla genç olup yürek acıyla kadın olacaktım o şiirde.diz ağrısıyla ihtiyarlayıp belki tekrar akciğer acısıyla ölecektim.onbeş yaşında yaşam ancak bu kadar anlaşılabilmişti.şu birkaç yılda birkaç şey daha ekledim üstüne.
çilekeşliğe meğil edermişim meğer.oysa bana ait bir çile hiç olmadı, bundan sonra olmasına da pek ihtimal vermem.başkalarının çilesini çalmaya hevesliyim ben.
daha iki gün önce, çile aramaya çıktım yollara ta kızılaya kadar.(ki kızılay başlıbaşına bir çile yumağıdır) bir memurun gündeliğinin çilesi, bir kadının kadınlığının çilesi, bir çocuğun beni tartmak çilesi, bir adamın oyuncak satmak çilesi...kitapçıya gittim, yine çile aradım raflarda.şiir aldım; paris sıkıntısı, kuruntular kitabı, hasretinden prangalar eskittim, kızıma mektuplar, aşkın çölleri...taptaze kitapları üstüste dizip tarihin en deli çilekeşi maldoror'dan bir şarkı daha okudum sonra.o kesti nihayet.
şimdi gözümü kutup çizgisi aşıklarının çilesine diktim.belki de ardından samuel beckett'in çilesine...aslında sırtıma tarihin çilesini yüklemeliydim.fakat neden cehaletin çilesinden vazgeçeyim?
- üstelik necip fazıl'dan bile çile çalarım hiç çekinmeden: http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?siir_id=9902
- ne ki asıl çile bu videoda: http://fizy.com/s/1044bv
çilekeşliğe meğil edermişim meğer.oysa bana ait bir çile hiç olmadı, bundan sonra olmasına da pek ihtimal vermem.başkalarının çilesini çalmaya hevesliyim ben.
daha iki gün önce, çile aramaya çıktım yollara ta kızılaya kadar.(ki kızılay başlıbaşına bir çile yumağıdır) bir memurun gündeliğinin çilesi, bir kadının kadınlığının çilesi, bir çocuğun beni tartmak çilesi, bir adamın oyuncak satmak çilesi...kitapçıya gittim, yine çile aradım raflarda.şiir aldım; paris sıkıntısı, kuruntular kitabı, hasretinden prangalar eskittim, kızıma mektuplar, aşkın çölleri...taptaze kitapları üstüste dizip tarihin en deli çilekeşi maldoror'dan bir şarkı daha okudum sonra.o kesti nihayet.
şimdi gözümü kutup çizgisi aşıklarının çilesine diktim.belki de ardından samuel beckett'in çilesine...aslında sırtıma tarihin çilesini yüklemeliydim.fakat neden cehaletin çilesinden vazgeçeyim?
- üstelik necip fazıl'dan bile çile çalarım hiç çekinmeden: http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?siir_id=9902
- ne ki asıl çile bu videoda: http://fizy.com/s/1044bv
10 Ekim 2009 Cumartesi
iç ses bunları söyledi
"iyi adamdı ama rezilce korkarak yaşadı." aslında babamın mezar taşına yazılması gereken şey bu.bununla başa çıkmayı denemekle lüzumsuz bir çileye başkoyacağımın farkındayım.o yüzden, sinir olup geçiyorum...yine de bu yaşıma kadar yaşadığım tüm "despot baba" deneyimlerimin bana çok rafine bir olgunluk verdiği inancındayım.elbette bu dediğim onun tutumlarını makul kılmaz.beni olumlu düşünebiliyor olmakla bir kat daha olgun kılar yalnızca.evet, hep ben, hep ben...
neyse işte, hayatta erkeklerden iyi bir halt olduğunu hiç deneyimledim.bir gün o da olur.
bu arada kabahati asla babamda bulmuyorum.bu başlı başına babalık rolünün ve izlenme rekorlarları kıran "çocuklar duymasın"vari dizilerin inşasıdır.kimileri onları sever.bir güvenlik paranoyası içinde korunma açlığı vardır kiminlerinde.onu erkil, çekici, cazibeli falan bulurlar.bunu seçmezler gerçi onlar da, bu sempatizanlık seçilmiştir zaten onlar için.kolay kolay hiçkimsenin hiçbir şeyi tayin hakkı yoktur.
bence ben kendim için bu hakkı yarattığım ölçüde haksızlığa uğramaya mahkumum.
kimileri çok umursar, kimleri çok üzülür, kimileri çok yorar, kimileri çok düşünür, kimileri çok zorlar, kimileri çok zanneder kendini.oysa yalnızca elli altmış yıl dahadır, o kadar.
yıldız tilbe ile bitsin: http://fizy.com/s/12bfwv
siz de artık kafanıza göre...
neyse işte, hayatta erkeklerden iyi bir halt olduğunu hiç deneyimledim.bir gün o da olur.
bu arada kabahati asla babamda bulmuyorum.bu başlı başına babalık rolünün ve izlenme rekorlarları kıran "çocuklar duymasın"vari dizilerin inşasıdır.kimileri onları sever.bir güvenlik paranoyası içinde korunma açlığı vardır kiminlerinde.onu erkil, çekici, cazibeli falan bulurlar.bunu seçmezler gerçi onlar da, bu sempatizanlık seçilmiştir zaten onlar için.kolay kolay hiçkimsenin hiçbir şeyi tayin hakkı yoktur.
bence ben kendim için bu hakkı yarattığım ölçüde haksızlığa uğramaya mahkumum.
kimileri çok umursar, kimleri çok üzülür, kimileri çok yorar, kimileri çok düşünür, kimileri çok zorlar, kimileri çok zanneder kendini.oysa yalnızca elli altmış yıl dahadır, o kadar.
yıldız tilbe ile bitsin: http://fizy.com/s/12bfwv
siz de artık kafanıza göre...
6 Ekim 2009 Salı
curiosity kills the cat
internetle sınırlı araştırmacı ruhum beni yine sürprizli bir fotoğrafa sürükledi.böyle üzücü sürprizler olmasın artık.ne haber ne fotoğraf, tesadüf istemiyorum.sıkıldım bu muhabbetten.adını mıh gibi aklımda tuttuğum falan da yok.
peki ben internetin en ücra köşelerinde, en sapa mekanlarında ne arıyorum?ne aradığımı bilmiyorum ama ben hep buralardayım.farkındasınızdır...msn'im varsa silin.ben sildim çünkü.onun yerine skype açtım.o adrese mail atabilirsiniz.1000'inci maile ulaşmayı hedefliyorum.
ben bir internet kirleticisi ve başlıbaşına online bir çöplüğüm.
peki ben internetin en ücra köşelerinde, en sapa mekanlarında ne arıyorum?ne aradığımı bilmiyorum ama ben hep buralardayım.farkındasınızdır...msn'im varsa silin.ben sildim çünkü.onun yerine skype açtım.o adrese mail atabilirsiniz.1000'inci maile ulaşmayı hedefliyorum.
ben bir internet kirleticisi ve başlıbaşına online bir çöplüğüm.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)