21 Ekim 2009 Çarşamba

tuz

sonra bir film izleyeyim dedim.başka bir şey yapmaya halim yoktu."sult" yani tuz, adı bir kitap ismiymiş gibi geldi.(galiba şeker diye bir kitap var kapitalizmi anlatan)1966 yapımıymış, yeni şeylere tahammülüm de olamayacaktı zaten.başladı film.asıl adı yazdı: "hunger" yani açlık.yani geçen yıl tam bu zamanlar okuduğum ve okurken beni öfke komalarına sokan roman(knut hamsun'un).bu tesadüften hoşlandım.güzeldi film.başrolünde kim oynuyor bilmeyeceğim.
sonra karakter birdenbire bana benzedi elbette."ayranı yok içmeye..." diye özetlenebilecek bir hikaye,bu anlatım sizi tatmin ederse.zorlarsam eğer bir yerde ben de öyle olabilirim.hem onun da benim gibi manasız yanıtlarla arası iyi:"saatin kaç acaba?" "3." "siz işini bilir birine benziyorsunuz.iyi günler dilerim." gibi...fakat asıl aspidistradaki karakterim ben, adını hatırlayamasam da.tutunamayan bir yazar, yalnız, tembel.evet, http://fizy.com/s/16p4k2 (şarkı da 66 doğumlu).böyle insanları seviyorum; yalnız dolaşan, dalga geçen, lüzumsuz şeyleri dert eden, umarsız, enayi.en güzeli de enayilik.sözcük olarak da kulağa en hoş geleni ayrıca.

işte böyle.altta hep zaman yanlış yazıyor, şimdi saat iki yirmiyedi.

o eski halimden eser yoktu bugün.ne akıllıydım ne hazırcevap.çeliştin falan dediler.ben konuştuklarımı duymuyordum bile-duymadıkça da bağırıyordum elbette.üzüldüm halime.önemli de değildi ama...öyleydi işte.sevmedim.sadece söyledim.açıklamakla kendimi paradoksal bir biçimde daha da bok ettim.neyse ki cümle içinde "paradoksal" dedim.
akademisyen olmazsam ölürüm valla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder