Duvarlar şampanya sarısı, kare masa meşe, sandalyeler kahvehane. Yere bir döşek atılmış, altında incelmiş bir kilim. Sigara kolilerinden yapılma kitaplığa onlarca kitap dizilmiş, kaçı okunmuş, kimi sevilmiş bilinmese de bir özen var dizilişte; en altta romanlar, sol köşede sözlükler, göğüs hizasındaki dağınık rafta şiirler… küçük bir dolap içinde bir iki nevresim, bir Sümerbank battaniye, bir yastık. havada beyaz kıvrak bir duman dolanıyor; içerde bir acayip tütün kokusu, yumuşak. öyle bir yer ki yirmi üç saat gece ve yirmi ikisinde çakırkeyf bir boşverme. Hem bir aşk var içinde acısı ince, nemli, kanlı, sancılı; hem bir yalnızlık var umutlu, çoğulcu, dertli, dağlı. Mayalı duygular var; susuz, keskin, tatlı dilli dertler var masanın üstünde. yatakta ahlaksız bir sevişmek, kitaplıkta yakılma korkusu…
pencereler ve kapı bipolar bozukluktan müzdarip.
garip...
aylin koğuştan bahseder gibisin. ama sanma ki küçük gördüm, bence güzel.
YanıtlaSilaksine gözaltına alınmamış bir mekan hayal etmeyi deniyorum.
YanıtlaSilsağol.
vitrin.!
YanıtlaSilhımm güzel olmuş, affferim sana!
YanıtlaSilo kadar uydrurk bi fotograf ki aslında. digitalden onceki, hatta ırmagın uzunca sure kullanmaya direndiği makinelerle cektim. ne slr, ne analog, ne bişey.
YanıtlaSilnişantaşında yürürken, bastım deklanşöre.
öylesi daha güzel.hem anlaşılıyor zaten dijital olmadığı makinenin.güzel güzel... bırakalım dijitalleri! ırmak'ın makinesi evindeyse çalabilirim hatta onu ben. iyi akıl ettin.
YanıtlaSil