a.
27 Nisan 2010 Salı
çevirmenin gönülsüz istifası ve kibrit satıcılığına dönüşü
develer gam taşır, cool çocukların gamlarını. benim akıl karışıklığımı taşır sırtında, sarsar yol boyunca. nedir çatık kaşların üstündeki karışıklık-kırışıklık? ama yetti bu kadar kendimden konuştuğum. bu çakır gevezelik artık benim bile canımı sıktı.hem böyle masalardan hep aç kalkılır.
tanıştığımıza memnunuz (ve hala mutsuzuz).ağrılı ve yavaş yaşamlar dilerim...
bu arada benim adım aylin. seninki nedir?
10 Nisan 2010 Cumartesi
deney
Toplumsal teorilerin bireysel yaşantıma aktarılması kendimi kendime laboratuar gibi hissettirdi. Bizlik kurumu ve ötekileştirme, linç kültürü ve ortak akıl gibi ve benzeri vesair…Düşünen bir fareye dönüşmek öyle kolay kolay rast gelinmeyecek bir deneyim (kafka), tüm bilim adamlarıma teşekkür kırılgan boynumun ahlak borcudur. (Bilim kadınları her deneylerinde yanılıyorlar sanki, fareden korktuklarından mıdır nedir.)
&
yıllar sonra tekrar kant'a sığınmak zorunda kaldığıma bozuldum ve sonra baştan, baştan başa kuruldum. saatleri ve telefonları kapattık yine. taşındık ve açıldık başka biçimde. yüzümüze biraz kara çaldık, karası çalınmış başka yüzler az da olsa aklanmış oldu bu sayede. bu bizi biraz olgunlaştırdı, yakıştı. çoğulluğa karışmak onu-seni-beni yok kıldı.
&
biraz yaşamak iyi geldi. gelgelim alışık olmadığım bir durumdu. şimdi tekrar ölmek ama başka bir yere gömülmek isteğim. yalnız kendi bokuma boğulmak vasiyetimdir.
19 Mart 2010 Cuma
gitmek
17 Mart 2010 Çarşamba
rasyolaşmaktayız mütemadiyen
9 Mart 2010 Salı
klostrofobik bir yanılsama olarak özeleştiri
8 Mart 2010 Pazartesi
gelecek program
4 Mart 2010 Perşembe
dost ağıtı
2 Mart 2010 Salı
sağlık mahallesi 12. sokak
1 Mart 2010 Pazartesi
kıskanmak
26 Şubat 2010 Cuma
yol molası
25 Şubat 2010 Perşembe
24 Şubat 2010 Çarşamba
pastoral hatıralar
21 Şubat 2010 Pazar
modern mevlana
19 Şubat 2010 Cuma
İ'dam-ı Nefs
17 Şubat 2010 Çarşamba
ertesi günden ek: arapların süper star'ını izliyorum, özeniyorum. çalgıcılar mutlu, jüri mutlu, yarışmacılar müthiş, şarkılar fevkalade...dahası şam'da kayısı. oğunüçün bu kıza puanım dohuz.
7 Şubat 2010 Pazar
6 Şubat 2010 Cumartesi
bir iki fotoğraftan kolaj yaptım, çerçevesini mora boyadım
5 Şubat 2010 Cuma
safra
3 Şubat 2010 Çarşamba
Tethys, Anumati ve Nuit
yüzünü çevirip çok renkli, parlak, yassı bir ekrana bakmak içini acıttı. köpekler bile sokaktaydılar, kediler ve kuşlar da. ıslak çimlere basıyordular üstelik. başıboştular. soğuk bir bardak su içerek tekrar baktı siyah beyaz geceye. orada, o cama vuran televizyon renklerinin içinde öyle adoğal öyle dijitaldi ki aksi! kızdı, belki utandı da biraz. televizyonu kapattı. balkon kapısını açtı, eşiğe yaslandı. böyle sessiz ve karanlıkken olduğu yer düşünmek ne yazık ki kaçınılmazdı. acilen müziğe ihtiyaç vardı: kaçar gibi odaya girdi, aile yadigarı müzik setinin tozlu düğmesine dokundu. sonra, koltuğun koluna atılı anne örgüsü şalını omzuna aldı. hava, esintisiz fakat serindi; yumuşak ve hoş kokuyordu. ayın bu yüzü ne pürüzsüz!, diye içinden geçirdi. ayın diğer yüzlerini de görmek isterdi. seyehati sevmezdi. aslında seyahati değil de yeni yatakları, yeni insanları, başka dilleri sevmezdi. birkaç dil daha bilmek istedi. iç çekti. "keşke" dedi. ne diledi, bilmiyorum.
2 Şubat 2010 Salı
romantizasyon
sahne 1. felsefe olimpiyatı, sınav salonu. sınav öncesi müthiş rahat, neşeli, özgüvenli olsam da sınava gireceğim sirayı seçerken daha diyalog düşünmeler başlamıştı.nedense iki ses yaratıp tartışmalı düşünmeye başlamıştım. komikti. filozof takılmanın dibine ancak o kadar düşük bir felsefe bilgisiyle ulaşacağımdan bu hal normal de sayılırdı. sınav başladı. sınıfta bir sinek vardı. sineği izledim. salak bir hafiflik ve hiçlik içindeydim. sırada oturmuyormuş gibiydim. sanki kapıda dikilip izledim kendimi, sıralar arasında dolaştım, hoca masasının üstüne oturdum. yazıyı ancak son 45 dakikada yazmaya başladım. epeyce bir süre öyle aptal aptal oturmuşum. güya stres, güya panik...
sahne 2. ortaokul(ilköğretim lafını sevmiyorum) son sınıfta töder mi özdebir mi öyle bir sınav vardı. pek de sevmezdim öyle yarışmacı sınavları falan. herneyse. yağmurlu bir mayıstı diye uyduracağım. karanlık büyük bir sınıftı. sıralar griydi. eski, karamsar bir binaydı. sınav boyunca sandalyede oturan kendimi izledim. sonra oturduğum yerden sıraların arasında dolaşan kendimi izledim. kızdım. ateşim çıksın istedim. bir saatten fazla sürede 10 soru mu çözmüştüm 15 mi yoksa? zamanın geçtiğini hissetmemiştim. sınavı terk etmiştim.
sahne 3. siyasi tarih 3 sınavı. kabul, daha sabah yeşil sweatshirt'ü giyerken beni rezil bir gün beklediğini ya da günün rezil bir bana katlanmak zorunda olduğunu biliyordum. stres, huzursuzluk, hazırlıksızlık, panik vs. vs. -hiç de sevmiyorum dersler konusunda şu hallere girmeyi ama- hoca annemin eski deli hallerini hatırlatıyor, üzerimde çocukluktan kalma çocukça bir gerginlik yaratıyordu. sınıfı, kulağıma çalınan sınav öncesi sözleri hatırlıyorum. oturuşumu onlarca kez düzeltip absürd şeyler düşündüm. içimden güldüm birkaç saçma şeye. mesela bir harfi yazmayı unutup "p"ye benzeyen "f"lerimi kağıt üzerinde düzelttim. "şey" her zaman ayrı mı yazılır diye düşündüm. aklım bomboştu. yine salonda dolaşıp kendimi bekledim. hatta sıkıldım kendimi beklerken. falan filan...
hep sınavlarda da değil. bazen kitap okurken, bazen kendi kendime pozlanıp pencereden sokağı izlerken, yürürken, en çok da yalnızken kendimi izleyen, etrafta aheste gezinen bir ben uyduruyorum.
aman yarabbim!
* 1. bu hastalık genelde diktatörlerde görülür. toplumda tektipleşmeye (yoksa "koyunlaşma" mı dese idik?) yol açar*.
(egiboy, 08.11.2002 03:07 ~ 03:27)
2. disosiyatif bozukluklar arasındadır. kişinin mental süreçlerinden ya da bedeninden ayrıldığı hissinin olduğu ya da sanki bunlara dışardan bir gözlemciymiş gibi bakıyor olduğu, sürekli ya da yineleyen yaşantıların olmasıdır. bu yaşantılar sırasında gerçeği değerlendirme yetisi bozulur. zaman zaman derealizasyon, mikropsi ve makropsi de görülür.
(topuklu, 13.02.2005 01:58 ~ 20:42)
ve dört işlem becerisinde zayıflık
sözcükleri eksik ya da harflerin yerlerini değiştirerek yazmak
yavaş ve eksik okuma
gerçeğe çok yakın rüyalar
dizi rüyalar falan filan... vay be.
29 Ocak 2010 Cuma
epilepsi
bu sahte sukunet, sakinlik beni hasta ediyor. üstü beyaz, cıvık iltihap kaplı uzun ince bir ur!!! sessizlik boğazımda yutkundukça artan, kusulamayan balgam. ah, bağırmak istiyorum! hayır bağarmak, bağarmak istiyorum!!! pembe yanaklı, küçük çocuğu tokatlamak istiyorum. ben bu yeşilleri, bu kırmızıları, bu kedili pijama takımlarını, bu ziyaretleri, komşuluk samimiyetlerini, bu çocukluğu, bu hanımkızlığı, kendi adımı, adımdaki "y" harfini, hele soyadımı, bu fazla etlerimi, fazla zevklerimi, saçma lükslerimi, ah, hediye parfümleri, evdeki tüm topuklu terlikleri, sahte deri baba terliklerini, şu duvardaki çocukça hediyeleri, hediyeye hürmet eden zihniyeti, türk motifli halıları, modern kılıklı ucuz halıları, neşeli iç çamaşırlarını, çorapları, lise çoraplarımı, bu evi, bu gereğinden geniş evleri, bu kalın, uzun apartmanları, arabaları, ellerimi,avuç içlerimi, gözlerimi, saç diplerimi, kendim de dahil tüm yeterince sevmediklerimi, tüm yavru hayvanları, tüm benetton reklamlarındaki çocukları, tüm levis reklamlarındaki genç insanları, tüm karaca yemek takımlarını, özellikle şalvar kotları, sonra taytları, tesbih kolyeleri, clubları, aptalları, pijama takımlarını, lise çoraplarını, terlikleri, kedileri, altın kaplama osmanlı temalı paşabahçe aksesuarları, sonradan görülenleri, insanları, yaşlıları, gazileri, çocukları........tokatlamak istiyorum. sara krizi geçirip hayatıma başka bir yön çizmek istiyorum.herhangi birşeyi aniden ayıkarak, müthiş şaşırarak, ferahlıyarak, kendimi tokatlayarak, anlamak istiyorum. birden yüksek voltlu tasarruflu ampuller gözümü alsın, onlarca beyaz önlüklü bilim adamı karşıma dikilsin ve "hoşgeldin" desinler isiyorum. kesik bir kahkaha atayım, ağzımdan kan aksın.
dethklok- murmaider
dethklok- awaken
28 Ocak 2010 Perşembe
sodom'un savunması
Rab karşı duramadığım İnsanların eline verdi beni. (1. ağıt)
insan için boyunduruğu gençken taşımak iyidir. (3. ağıt)
Atalarımız günah işledi, Ama artık onlar yok; Suçlarının cezasını biz yüklendik.
Ama sen, sonsuza dek tahtında oturursun, ya RAB, Egemenliğin kuşaklar boyu sürer.
Niçin bizi hep unutuyorsun, Neden bizi uzun süre terk ediyorsun? (5. ağıt)
Peygamberlerin senin için boş ve anlamsız görümler gördüler. Suçunu ortaya çıkarsalardı, eski gönencine kavuşabilirdin; Oysa seni ayartacak boş görümler gördüler(2. ağıt) :
Sevgi Tanrı`nın buyruklarına uygun yaşamamız demektir. (yuhanna'nın ikinci mektubu)
RAB korkusudur bilginin temeli. (özdeyişler)
Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. (yaratılış)
apple of sodom
kaynakça
26 Ocak 2010 Salı
yalnız benim ol
İlk anda bencil, zaman ilerledikçe anlamsız bir dilek (mi?)
benim ve bir başkasının olma! Seni paylaşmak istemiyor değilim ama benim olduğun gibi bir başkasına ait olma (mı diyor?)
bana aitsin, bir benimsin; ellerim, ayaklarım, iç organlarım gibisin (mi demek istiyor?)
bana öyle geliyor, söylenecek laf değil “yalnız benim ol”. Ne bilirsen onu ol. Nasıl istersen öyle ol. Git kimin olursan ol. Gerekli tüm organlarım üstümde, benim yirmilik dişim bile yok.
Kadının gözleri etrafı süzüyor. Elinde kitap kapağıyla uyumlu kırmızı püsküllü bir kitap ayracı sallıyor. Ara sıra duruşunu kontrol ediyor, dik oturmaya alışmaya çalışıyor. Hiç “benim ol” diyen bir tavrı yok kadının. Boğazlı kazağında cazibe yok. Ayakkabıları koyu kahverengi kadife, ortopedik taban.gri kareli likralı kumaş pantolonunda kazağıyla bir renk kalın çizgiler var.ve kestane kabarık saçları, 14 ayar beyaz altın küpeleri, ve o gereğinden kalın ve çetrefilli nikah yüzüğü (belli ki yenilenmiş yakın zamanda)... Yüzü beyaz, tombul, sarkık ve orta sınıf tepkilerinin izleri alnında, ağız kenarında.
Ona bir türlü ait olmayanlara ait olmanın serzenişiyle yazıyor ellerine galiba “yalnız benim ol” diye.
Ya da bana öyle geliyor.
Ben elime gizliajans’ı aldım. Yazmaya başladım. Rötar: 1 saat 15 dakika. dinlenilmemiş şarkılarım var.
24 Ocak 2010 Pazar
plan nedir?
2. tekil şahıs sen ol.
3. tekil teslise hevesli başka biri o’lsun.
3 kişi olalım. 3 tekil şahıs. 3 kişilik 3gen bir masada oturalım.
Sonra düşünerek konuşalım. Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi. Bir yerde aynı ama birçok başka yerde ayrı olalım. Ben havai konuşayım 2. tekil beni yere indirsin. 3. tekil bir şey bilmediği iddiasında olsun. “yok canım öyle deme” deyip teselli edelim.
. Hiçbir çoklukla çoğullanmayalım. Tekil, tikel ve tekel olalım.
*
Kadıköy’den bineceksin, çiçekçi’de ineceksin. Bekliyorum. senden birşeyler dinleyelim.
17 Ocak 2010 Pazar
sesli mesaj
shirin shirinam
13 Ocak 2010 Çarşamba
13.10.10
&
Diline tatlı sözler geldi. Söylese tükenecekti. Bu sözler de aynı şekerli sakız gibi can sıkacaktı zamanla. Üstünden zaman geçti. Tükürmedi. Yut, dedi annesi. Yuttu.
&
Önüne ihtimaller koydu. Teraziye gelmez ihtimallerdi bunlar: Karo papaz, sinek sekiz, maça kız, kupa as. Seçim yapamadı. Valeler bir hayli toydular.
&
Üretim ilişkileri vardı her şey gibi onun da temelinde. Üretim ilişkilerinden dolayımlanarak... layımlanarak... anarak… Son minvalde, bu halde.
&
Canı sıkılırdı sık sık. Hiç eğlence aramazdı o zamanlarda, buruşmuş bir canla…
Bir kağıdın en fazla sekize katlanabileceğine devasa bir kağıt düşleyerek inanmıyor hala.
&
Canı sıkıldı. Devasa bir kağıt düşledi. Kağıdın üzerinde bir şeyleri genelledi. Bir soru işareti çizdi? Düşündü. Bilmenin imkanı yoktu. Düşündeki kağıdı buruşturdu. Kağıtları masanın üzerine dizdi. Valeler bir hayli toydu.
Sakızını yuttu. Sustu.
9 Ocak 2010 Cumartesi
paçalı güvercin
-souad massi bir yerden bulup dinleyin bence. dinlemeye de ya kalbi (deb)'den başlayın, sonra devam edin. fizy'de de olması gerek...-